Ruhani varlıkların bir kısım insan veya hayvanların şekline girip bizlere görünebileceğine vesvese verebileceğine dair gerek Kuran'ı Kerim'de gerekse sünnette farklı işaretler mevcuttur.
Bir örnekle ilerlemek gerekirse; Hz. Cebrail’in Hz. Meryem’e bir insan şeklinde görünüşü buna verebileceğimiz ilk misal olabilir. Ayrıca Cebrail (AS), hem asli haliyle, hem de sahabeden Dıhyetü’l-Kelbi şekline girerek efendimize görünmüştür. Buna da yalnız Peygamberimiz (SAV) değil yanında bulunan ashabı da malumunuz tanık olmuştur.
Bu hadis tevatür derecesinde sağlam kaynaklara dayalı ve "Cibril" hadisi adıyla rivayet edilmiştir ve böylece bizlere kadar ulaşmıştır.
İslami eserlerde Azrail ve Cebrail’in ve yüce Allah’ın (CC) takdir buyurduğu diğer bazı melek ve cinlerin de farklı şekillerde insanlara görünebileceklerine dair farklı farklı görüşler vardır. Buna eski dilde temessül etmek de denmektedir. Bu ayetlerden ilk aklımıza geleni sizlerle paylaşmak istiyoruz: "Derken ona Cebrail'i gönderdik; o da aynen bir beşer suretinde ona görünüverdi." (Meryem, 19/17-18)
Ayetler ve müşahhas bazı hadiseler incelendiğinde anlaşılmaktadır ki; meleklerin, cinlerin ve diğer ruhanilerin de insan suretine girebildikleri elbette yüce Mevlanın müsaadesiyle mümkün görünmektedir. Bu ruhani varlıklar, peygamberler dışında başka kimselere de alim zatlara da zaman zaman görünebilmektedirler.
Nitekim meleklerden Cebrail'i normal, düzgün bir insan şeklinde gören Hz. Meryem bilinir ki peygamber değildi. "O rahatça görebildiğine göre diğer bazı insanlar neden göremesin?" sorusu akıllara gelebilir.
Yine peygamberlerden Süleyman (AS)'ın kabilesi ve ümmetinden kimselerin cinlerden bir ifrite gözleriyle bizzat tanık oldukları ve onların kendi şekilleriyle Hz. Süleyman’ın emrinde aynen bir işçi gibi çalışarak deniz dibinden farklı yerlerden defineler çıkardıkları ve buna benzer hamaliye işleri yaptıkları bilinmektedir.
Yine Peygamberimizin ashabından da başta Ebu Hureyre, İbn Mes’ud ve Ebu Eyyub el-Ensari (RA), gibi bazı mühim sahabeler cinleri değişik şekillerde gördüğünü beyan etmiş ve efendimiz Peygamberimiz (SAV) bunların bir kısmını şeytan, bir kısmını da cin olarak nitelendirmiştir.
Cinlerin kafir olanlarına şeytan dediğimize göre, demek ki bize gözüken mutlaka cinlerden biri idi. Nitekim İslam ulemasının bir kısmı bu husustaki alakalı bazı hadisleri esas kabul ederek; melekler gibi, şeytan ve cinlerin de yaratılmış oldukları asıl şekilleriyle görünmesinin yanı sıra başka şekil ve suretlerde de görünebileceğini bizlere ifade etmişlerdir.
Buna delil olarak da efendimizin namazda kendisine musallat olarak saldıran şeytanı mağlup edişi, boğması ve Mescid-i Nebevinin direklerinden birine bağlamak istemesi ile Sebe Melikesi Belkıs'ın tahtını Hz. Süleyman’a getirebileceğinden bahseden ayeti (Neml, 27/39) göstermektedirler.
Farklı görüşler de elbette mevcuttur. İslam alimlerinin bazısı ise bu varlıkların irade ve istekleriyle yaratılışlarını değiştirmeye, asli şekillerinden başka suretlere girmeye güçlerinin bulunmadığına ve bunun olası zararlarına inanıp dikkat çekmişlerdir.
Mesela, yine er-Razi; cinlerin başka şekillere veya insanların suretlerine girebildiklerinin kabulü halinde, dünyada güvenin kalmayacağını, bir kimsenin arkadaş, eş-dost, ana-baba, karısı ve çocuğunun cin değil de kendileri olduğunun bilinmesinin zorluğuna işaret etmektedir.
Yine er-Razi, bu ve benzer varlıkların peygamberlerin şekillerine giremeyeceğini, aksi halde din ve İslam şeriatından hiçbir şeye güven kalmayacağını, ek olarak alim ve ulemanın suretine de giremeyeceklerini, aksi halde onları öldürmenin, memleketlerini harap etmenin, eserlerini ortadan kaldırmanın bizlere vacip olması gerektiğinin altını çizmektedir.